E. SEMİH YALÇIN: "SAYIN BAHÇELİ'NİN GAYESİ TÜRKMENLERİN UMUDUNU DİRİ TUTMAKTIR"

10 Haziran 2018 16:42 Ahmet Deniz AĞCA
Okunma
1298
E. SEMİH YALÇIN: SAYIN BAHÇELİNİN GAYESİ TÜRKMENLERİN UMUDUNU DİRİ TUTMAKTIR

E. SEMİH YALÇIN:"SAYIN BAHÇELİ'NİN GAYESİ TÜRKMENLERİN UMUDUNU DİRİ TUTMAKTIR"

AHMET DENİZ AĞCA

YENİ DÜŞÜNCE -Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı – İstanbul  Milletvekili Semih Yalçın, Genel Başkan Devlet Bahçeli'nin "Kerkük için 5 bin Ülkücü hazırda beklemektedir."açıklamasından sonra çeşitli çevreler tarafından MHP'ye yönelik yapılan suçlamaları büyük bir olgunluk ve siyasi nezaketle cevapladı.

Yalçın, Bahçeli'nin "5 bin Ülkücü hazırda beklemektedir."açıklamasıyla ilgili olarak, "Bilinmelidir ki MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin son açıklamasının temelinde, küresel tezgâhların kıskacındaki Türkmenlerin umudunu diri tutma gayesi yatmaktadır." dedi.

Cumhuriyet gazetesinin attığı "Savaş çığırtkanlığı"başlığının, dolaylı olarak "Bırakın Kürdistan kurulsun." demeye geldiğini ifade eden Yalçın, "Türkiye hâlâ devasa tehditlerin hedefindeyken, ülkemizi Suriye ve Irak yapıp etnik ve mezhep temelli bölme planları dolaşımdayken malum iş birlikçi medyanın MHP düşmanlığında ısraretmesinin ne anlama geldiğini iyi biliyoruz. MHP'nin milletimizin bekası,devletimizin var olması uğrunda kanıyla canıyla mücadeleyi sürdüreceğinin bilinmesini istiyoruz. Herkes sıcak yataklarında uyurken Türkmenlerin Kerkük'te ve başka bölgelerde can ve mal güvenliği nöbetleri tutarak uykusuz geçirdiği geceler görmezden gelinemez." görüşüne yer verdi.

Şer güçlere akıbetlerinin hatırlatılması gerektiğini belirten Yalçın'ın, "MHP'ye yönelik temelsiz suçlamalara dair"yaptığı basın açıklaması şöyle:

"Son günlerde kendini bilmez bazı mimli siyasi figüranların, kimi TV yorumcularının, üç beş gazetenin ve onların köşe yazarlarının, âdeta 'Ateşten gömlek giydiğimiz.' zor ve çetin bir dönemde MHP'nin ve onun saygın liderinin deruhte ettiği vazifeyi baltalamaya giriştiği müşahede edilmektedir. Bilinmelidir ki hâli hazırda içinde bulunduğumuz sıkıntıların derinleşmesinde rol oynayan problemleri azaltmak, ülkeyi âdeta kilitleyen sorunlar yumağını çözmek, ülkemizin huzuruna ve güvenliğine kasteden risk ve tehditlerin ortadan kaldırılmasına katkı vermek MHP'nin temel önceliğidir. Bu bağlamda Milliyetçi Hareket Partisinin lideri Sayın Devlet Bahçeli, millî meselelerle ilgili kemikleşmiş ön yargıların ve kısır çekişmelerin bir kenara bırakılması için çaba göstermektedir. Sayın Devlet Bahçeli, başta siyasi partiler olmak üzere toplumun tüm katmanlarını vatan,millet sevdası ve menfaatinde birleşmeye, millî mutabakat zemininde buluşmaya davet etmektedir. İç ve dış güvenlik sorunlarının giderek ağırlaştığı,vatanımızı içine alan husumet çemberinin giderek daraldığı, kısacası Türkiye'nin çok ciddi bir beka sorunuyla karşı karşıya kaldığı en buhranlı bir zamanda partimizce atılan adımlar son derece önemlidir. Ülkemizi meşgul eden Irak ve Suriye'deki gelişmelerle ilgili tavrımız da bu noktada değerlendirilmelidir.MHP'nin bu süreçte yapmaya çalıştığı; dış politika sorunlarının siyaseti tıkamaması, bunların güvenlik krizine dönüşmesinin engellenmesi ve yeni krizlere davetiye çıkarılmamasıdır. Biz böyle bir hassasiyetle hareket ederken her önüne gelenin her aklı yettiğini sanan paranoyağın, gazetelerinde eline tutuşturulanı yazarak, televizyon programlarında ezberletilenleri konuşarak Milliyetçi Harekete ayar vermeye kalkışması, öncelikle haddini bilmezliktir.Bilinmelidir ki MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin son açıklamasının temelinde, küresel tezgâhların kıskacındaki Türkmenlerin umudunu diri tutma gayesi yatmaktadır. Üstelik sadece Barzani'nin değil, onu yöneten, sevk ve idare eden ellerin de caydırılması lazımdır. Sivil toplumun, siyasi partilerinve özellikle de topyekûn milletin verdiği desteğin gücü,caydırıcı, ikna edici bir kozdur. Bırakınız engin Türk tarihini, daha yakın geçmişte bekasına ve Türkiye'nin toprak bütünlüğüne yönelen tehditlere Türkmilletinin verdiği karşılığı ve bunun sonuçlarını yansıtan çok sayıda örnek mevcuttur. Şer güçlere, küresel odaklara ve onların maşalarına mukadder akıbetlerinin hatırlatılması, caydırıcılık bakımından fevkalade ehemmiyet arzetmektedir. Herkes sıcak yataklarında uyurken Türkmenlerin Kerkük'te ve başka bölgelerde can ve mal güvenliği nöbetleri tutarak uykusuz geçirdiği geceler görmezden gelinemez."

OLUŞAN MİLLÎ KONSENSÜS BALTALANMAYA ÇALIŞILIYOR

Yalçın, "Buna rağmen Sayın Genel Başkanımızın açıklamaları provokasyon olarak nitelendirilmiştir. Bu fevkalade vahim bir hata ve kusurdur. Asıl provokasyon, Sayın Devlet Bahçeli'nin tarihî ve uyarıcı açıklamaları üzerinden Türkiye'de oluşan millî konsensüs havasını baltalama girişiminde bulunmaktır." görüşüne yer verdi.

"Böyle nazik bir dönemde yapılan açıklamaları saptırarak provokatif gazetecilik sergilenmesi hoş görülemez, iyi niyetli kabuledilemez." hatırlatmasında bulunan Yalçın, şöyle devam etti:

"Bu vesileyle meselenin bir önemli yanını daha vurgulamak istiyoruz. Cumhuriyet Türkiye'si kurulduğu günden bu yana bölgesel anlaşmalara önem vermiştir. Bizzat Atatürk'ün girişimleri sayesinde İran, Irak ve Afganistan'la imzalanan Sadabat Paktı'nı; Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan,Romanya arasında imzalanan Balkan Antantı'nı hatırlatmakta fayda mülahaza ediyoruz. Şu sıralar Türkiye, İran ve Irak arasındaki fiil uyum ve ortak hareket kararı, bir nevi anlaşma hükmündedir. Üç ülkenin toprak bütünlüğünün korunması açısından tarafların yapacakları anlaşma ve geliştirecekleri işbirliği, çok değerlidir. Böylece bölgede sahnelenen küresel oyunu bozacak kritik bir hamle hayata geçirilmiş olmaktadır. Bu bölgesel konsensüsün sürdürülmesi, uluslararası hukuk ve meşruiyet açısından da önem taşımaktadır.Ayrıca Atatürk'ün 'Yurtta sulh, cihanda sulh!' sözü önemlidir ama barış için de hazırlıklı olmak lazımdır. 'Hazır ol cenge, ister isen sulh u salah!'şeklindeki veciz söz, tarihî tecrübelerin ürünüdür. Hâl böyleyken MHP Liderinin açıklamalarına provokasyon değerlendirmesi yapanlar, şüpheli kredilerle kurdukları sırça köşklerinde rahatları bozulan Nagehan Alçı gibi tatlı su entelektüelleridir.Alçı gibi sözde gazeteci Barzani kadar cesaretinin olmaması, İstanbul'da sürdürdükleri tatlı hayatlarının bozulacağından endişe duymalarındandır. Bu gibiler, doğrudan olmasa da Türk milletine yakışır cesareti göstermektense Barzani'yi doğrudan, 4 parçalı Kürdistan'ı da zımnen desteklemeyi yeğlemektedirler. Cumhuriyet gazetesine gelince, Cumhuriyet gazetesinin Sayın Genel Başkanımızın açıklamaları karşısında bugün attığı 'Savaş Çığırtkanlığı'başlığı, meseleyi dolaylı olarak 'Bırakın Kürdistan kurulsun.' demeye getirmektir. Türkiye hâlâ devasa tehditlerin hedefindeyken, ülkemizi Suriye veIrak yapıp etnik ve mezhep temelli bölme planları dolaşımdayken malum işbirlikçi medyanın MHP düşmanlığında ısrar etmesinin ne anlama geldiğini iyi biliyoruz."

YALÇIN'DAN İNGİLİZ BÜYÜKELÇİSİ MOORE'A ANLADIĞI DİLDEN CEVAP

Yalçın, İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore arasındaki, İngiliz Elçi'nin MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin twit mesajlarına cevap vermesi üzerine sosyal medya üzerinden anladığı dilden cevap verdi.

İngiltere Büyükelçisi Moore'a anladığı dilden cevap veren Yalçın, "Bağımsızlığına düşkün Türk milletinin dirayet ve kararlılığını temsil eden MHP liderine laf yetiştirmek, bir büyükelçinin haddi değil."dedi.

Moore’a "Kes sesini!" anlamına gelen İngilizce"Shutup" diye seslenen Yalçın, mesajlarında Moore’un MHP Lideri Devlet Bahçeli’den üç kez randevu talep ettiğini, ancak kendisine randevu verilmediğini de hatırlattı. Yalçın, mesajlarında, İngiliz elçi için ”Hatasını düzeltmesini bekledik ama görülüyor ki hiç pişmanlık duymuyor." ifadesineyer verdi.

Dünya sömürgecilik tarihinde Birleşik Krallık’ın başı çektiği gerçeğini kimsenin değiştiremeyeceğini kaydeden Yalçın, "Musul petrolleri uğruna İngiltere'nin Orta Doğu'ya ektiği fitne ve ayrılık tohumları,Irak ve Suriye'yi kaos ormanı hâline getirmedi mi?" diye sordu.

Yalçın, mesajlarında şunları belirtti:

“Bugün Barzani'nin kalkıştığı bağımsızlık fitnesinin temelleri, vaktiyle İngilizler tarafından atılmadı mı? Sayın Moore, Orta Doğu'daki sömürgelerinizden çekildiğiniz doğru ancak elinizi bölgeden çektinizmi? Perde arkasından bölgede eski alışkanlıklarınızı devam ettirdiğiniz, ABD'yi aynı yönde gayrete getirdiğiniz gerçeğini inkâr mı edeceksiniz? ABD çağdaş sömürge politikalarıyla İngiltere'nin bölgedeki izini sürüyor. Ancak ABD kötü bir oyuncu. Orta Doğu'daki kan, gözyaşı ve yıkımın sebebi, geçmişin sömürgecilik alışkanlıklarını terk etmeme hastalığıdır. Artık büyükelçilerin Orta Doğu'daki paylaşım senaryolarının aktörü olduğu Birinci Dünya Savaşıyılları gerilerde kalmalıdır. Sömürge siyaseti dönemi kapanmalı ve 'üzerinde güneş batmayan' İngiliz İmparatorluğu anlayışı da tarihe karışmalıdır. İngiliz büyükelçisi, Türkiye'nin Osmanlı Devleti'nin devamı olduğunu biliyor ama eski çamların bardak olduğunu unutuyor. Bölgesinde güven veren, emperyalizme karşı dimdik duran, güçlü bir Türkiye var artık. Ayrıca bölge ülkeleri, sorunlarını kendi toprak bütünlükleri içinde kendileri çözer. Emperyalizmin çözüm ürettiği nerde görülmüştür. Sayın büyükelçinin Türk siyasetine müdahale edebilme cesaretini anlamakta zorluk çekiyoruz. Büyükelçi Moore, Sayın Genel Başkanımızdan üç defa randevu isteyip de alamadığı için mi MHP'yle söz düellosuna girmeye cüret etmektedir? Bağımsızlığına düşkün Türk milletinin dirayet ve kararlılığını temsil eden MHP liderine laf yetiştirmek, bir büyükelçinin haddi değil. Sayın Moore'a kendi anladığı dilden 'Shutup!' (Kessesini!) diyoruz.”

SEMİH YALÇIN'DAN,SONER YALÇIN'A MİLLİYETÇİLİK VE ÜLKÜCÜLÜK DERSİ

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, MHP ve Ülkücü Hareket hakkında gerçekle bağdaşmayan, yalan yanlış iddialar içeren yazılarıyla ilgili Oda TV yazarı Soner Yalçın'a açık bir mektup göndererek, “Milliyetçilik ve Ülkücülük” dersi verdi.

Soner Yalçın'a "Türk milliyetçiliğinin kısa adı olan Türkçülüğü MHP ve Ülkücülerin kodlarından silmeye sizin gibi Marksist mi,liberal mi, ulusalcı mı, enternasyonalist mi ne olduğu 'meşkuk' bir yazarın gücü yetmez." diyen Yalçın, "Önce Türk milliyetçiliğinin tarihini iyi araştırmalı, bugüne kadarki süreci iyi tahlil etmeli, ondan sonra hakkımızda hüküm vermeye kalkmalısınız. Beylik ve klişeleşmiş ön yargılarla Türk milliyetçiliği fikriyatını ve Türkiye'ye tarihî bir hizmette bulunan AlparslanTürkeş'i asla küçültemezsiniz." hatırlatmasında bulundu.

Yalçın, "Türkeş utangaç bir Kemalist oldu. Parti binalarından Atatürk resimleri bile indirildi." şeklindeki iddianız, MHPve Ülkücü camia hakkında peşin hükümler ve düşmanlıktan başka beyninizde en küçük bilgi kırıntısı olmadığının en bariz delili. MHP'den Atatürk resimlerinin kaldırılması kuyruklu bir yalan. Üstelik Alparslan Türkeş, Ülkücü nesillere daima Atatürk'ün Türk milliyetçiliğini örnek göstermiştir." görüşüne yerverdi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın, “manifesto”niteliğindeki mektubunda şunları kaydetti:

"Sayın Soner Yalçın,

MHP ve Ülkücü Hareket hakkında son günlerde kaleme aldığınız30 Ağustos 2017 ve 14 Eylül 2017 tarihli yazılar, bütünüyle ön yargılar,hatalar ve yanlışlarla dolu. Neresinden yakalasak elde kalmayıp tel tel dökülüyor. Önce şu Enver Altaylı meselesinden başlayalım. Türkeş'in manevi evlatları Enver Altaylılar değil, Ülkücü gençlerdi. Alparslan Türkeş'in etrafında MİT'le veya başka istihbarat örgütleriyle irtibatı olan kimseler vardı ancak merhum, hepsinin nereden geldiğini ve hangi amaçları güttüğünü iyibilirdi. Enver Altaylı'nın bağlantıları da Alparslan Türkeş tarafından iyibiliniyordu. Merhum Türkeş, onları hep gözünün önünde bulundurdu, yenilerinin tespiti için uğraşmaktansa mevcutları bilgisi ve kontrolü altında tuttu. Hatta zaman zaman partide istihbarat elemanları bulunduğunu dile getiren yakın arkadaşlarına 'Eğer onları uzaklaştırırsak hiç bilmediğimiz biri partiye yerleştirilir. En iyisi malumun elimizin altında olması. Böylece bize zarar vermesini önlemek mümkün.' dediği bilinir. Bu arada Alparslan Türkeş bir takım meşru görevler vererek istihbarat ajanlarını kullanma maharetini de gösterdi.Enver Altaylı; MHP'de parti politikalarına yön verecek, özellikle de Başbuğ Türkeş'i yönlendirecek konumda hiçbir zaman olmadı. Bu; sizin ve sizin gibi komplo teorisyenlerinin, MHP'yi istihbarat örgütlerinin kullandığı bir partigibi gösterme heveslisi bir takım Marksist kalemlerin hüsnü kuruntusudur. Yalnız bu MİT'çilik, istihbaratçılık meselesi bazen siyasi rakipleri karalamak için iftira ve karalama vasıtası olarak da kullanıldı. MHP'de öne çıkan bazı kimseler zaman zaman rakipleri veya sevilmeyenleri tarafından MİT'çi olmakla suçlandı. İsmi lazım değil, bir başka MHP muarızı kalem de sizden daha ileri giderek kulaktan dolma, dedikodudan ibaret bilgiler ve ön yargılarla Altaylı için şu cümleyi kuruyor: ‘'Enver Altaylı, MHP'nin sola karşı kullanılmasında roller üstlendi!'Kuyruklu yalan! Bu iddianın; binlerce Ülkücünün katillerini saklayan, hatta onları demokrasi ve bağımsızlık kahramanı gösteren eylemci solu temize çıkarmak için uydurulduğu aşikâr. Bu iddianın bir tarafı da Alparslan Türkeş'in Türk siyasi hayatındaki önemli işlevinin yok sayılmasına dayanıyor."

TÜRKEŞ, FEVKALADE ZEKİ VE KARİZMATİK BİR LİDERDİ

Yalçın, merhum Alparslan Türkeş'in fevkalade zeki ve karizmatik bir lider olduğunu hatırlatarak, şunları kaleme aldı:

"Türk gençliğine, Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra en güzel fikir ve mücadele mirasını bırakarak ebediyete irtihal etti. Onun hakkındaki hükmü sizin gibi kalemini hangi ideolojiye veya mahfile tahsis ettiği bile belli olmayan kimseler değil, tarih ve Türk milleti verecek. Merhum Ömer Lütfi Mete'nin Derin Devlet adlı eserini okumuş sunuzdur. Orada kendisiyle yapılan bir röportajda Mete, Alparslan Türkeş'in Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra yetişmiş yüksek liderlik hasletlerine sahip tek politikacı olduğunu vurgular. Siz Türkeş'in mirasını ön yargılarınızla küçültemez, asla ortadan kaldıramazsınız. Onun mirası MHP'ye ve Ülkücü Harekete aittir. Akşener taifesinin de zaten Türkeş'in mirasına sahip çıkacak birikimi, bilgisi ve cesareti yoktur. Hanımefendi ve avenesi, Türk milliyetçiliği hareketinin fikrî önderlerini bilmediği gibi jargonundan da bihaberdir. Hareketin hafızasına ve şifrelerine de sahip değildir. Bu yüzden de kendine içinden geldiği DYP-ANAP çizgisinde bir yol seçmiştir. Alparslan Türkeş'in resimleri ve bozkurt işaretide yasaklanmıştır. Tam da sizin istediğiniz gibi, Türkeş'in mirası reddedilmiştir. Siz bu mirası yanlış adreste aramakla kalmıyor binlerce şehit vermiş bir hareketin birikimine ve geçmişine de dil uzatıyorsunuz. Siz bu hakkı ve cüreti nereden buluyorsunuz? Türkiye'de komplo teorisi üreten, muhayyel senaryoları gerçekmiş gibi sunan yazarlardan biri olarak ya bu istihbarat oyunlarınıve maceralarını çok seviyor ya da bu çevrelerle fazla yatıp kalkıyorsunuz! Bir yazınızda diyorsunuz ki '1969'da Bozkurt sembolü/amblemi, yerini 'üç hilal'e bıraktı. 'Bozkurtlar', 'Ülkücülere dönüştürüldü.' Bu külliyen yalan! Üç hilal partinin amblemi olarak kabul edildi ama gençlik kolları ve daha sonra da Ülkü Ocakları daima bozkurdu sembol olarak kullandı. Etrafında hilal bulunan bozkurt… Bu sembolün fikir babası da merhum Dündar Taşer'di. Hilalli bozkurt,ayrılanların bile partiye dönmesini sağladı. Alparslan Türkeş'in Muzaffer Özdağ'ı  partiden uzaklaştırdığı iddianızda gerçeği yansıtmıyor. Merhum Ahmet Er Ağabey'in anılarından da haberiniz yok galiba."

TÜRKEŞ, ÖZDAĞ'DI ÇOK SEVERDİ AMA ONDAN ÇOK ÇEKTİ

Mektubunda, "Alparslan Türkeş, Muzaffer Özdağ'ı çok severdi ama ondan da çok çekti." ifadesine yer vererek, şöyle devam etti:

"Muzaffer Özdağ, biri 1969'da diğeri 1971'de olmak üzere iki defa partiden istifa etti.

Alparslan Türkeş ise Muzaffer Özdağ'la aralarında geçenleri hep içine attı. Üstelik Özdağ'ın 1971'deki istifası 12 Mart Muhtırası’n dan birgün önceydi. Netameli bir dönemde dava arkadaşlarını yüzüstü bırakarak şüpheli bir şekilde istifa etmişti. Her iki istifada da Alparslan Türkeş'in hiçbir dahli olmadı. Özdağ'ın kendisine getirdiği suçlamaları da üzüntü ve suskunlukla karşıladı. Siz bunları nereden bileceksiniz Sayın Yalçın! Devam edelim…Bozkurt, bugün hâlâ Ülkü Ocaklarının yegâne amblemi. Ülkücülere 1980 öncesinde Bozkurtlar deniliyordu, bugün hâlâ Bozkurtlar deniliyor. 'Türkçü yerine milliyetçi sıfatı tercih edildi.' ifadeniz de uydurma. Türkçülük, Türk milliyetçiliğinin kısa adıdır. Her Türk milliyetçisi Türkçüdür. ‘Tanrı Türk'ü Korusun! pankartının yerini, Kanımız Aksa da Zafer İslam'ın! sloganı aldı.’şeklindeki hükmünüz de yanlış. Tanrı Türk'ü Korusun ve Yüceltsin! ifadesi Ülkücü Hareketin en çok kullandığı dualardan biridir. Hiç mi hiç terk edilmedi!'Kanımız aksa da zafer İslam'ın!' sloganı ise 12 Eylül'ün öncesindeki son dönemlerde kendini milliyetçi muhafazakâr olarak tanımlayan kitlelerin,Ülkücülerin verdiği mücadeleye desteğini kazanmak için kullanıldı. Üstelik bu sloganın kaynağı Alparslan Türkeş değil, dönemin Ülkü Ocaklı yazar çizer takımıdır. MHP'nin ve Ülkücü Hareketin 1980 öncesi ve sonrasındaki yayın organlarını hiç incelediniz mi? Orada çıkan yazı ve analizleri hiç okumadığınız belli oluyor. Geçmişte Ülkücü Hareketin ön saflarında mücadele etmiş,entelektüel birikime sahip, hareketin jargonuna hâkim insanlarla bu konuda hasbihâl etmediğiniz de anlaşılıyor. Bula bula Taha Akyol gibi 'Yeniden Millî Mücadele' çizgisinden gelme bir oportünist ve revizyonisti bulmuşsunuz. Eğer biraz araştırma zahmetinde bulunsaydınız, 'Tanrı Türk'ü Korusun ve Yüceltsin!'sloganının Ülkücü yayınlarda ve propaganda faaliyetlerinde bol bol kullanıldığını görecektiniz."

ONUN BIRAKTIĞI BÜYÜK MİRASI ASLA ORTADAN KALDIRAMAZSINIZ

"Türk milliyetçiliğinin kısa adı olan Türkçülüğü MHP veÜlkücülerin kodlarından silmeye sizin gibi Marksist mi, liberal mi, ulusalcımı, enternasyonalist mi ne olduğu 'meşkuk'  bir yazarın gücü yetmez." diyen Yalçın,mektubunda şu ifadelere yer verdi:

"Önce Türk milliyetçiliğinin tarihini iyi araştırmalı,bugüne kadarki süreci iyi tahlil etmeli, ondan sonra hakkımızda hüküm vermeye kalkmalısınız. Beylik ve klişeleşmiş ön yargılarla Türk milliyetçiliği fikriyatını ve bu fikriyatı siyaset kurumuna taşıyarak Türkiye'ye tarihî bir hizmette bulunan Alparslan Türkeş'i asla küçültemezsiniz. Onun bıraktığı büyük mirası asla ortadan kaldıramazsınız. 'Türkeş utangaç bir Kemalist oldu. Parti binalarından Atatürk resimleri bile indirildi.' şeklindeki iddianız, MHP ve Ülkücü camia hakkında peşin hükümler ve düşmanlıktan başka beyninizde en küçük bilgi kırıntısı olmadığının en bariz delili. MHP'den Atatürk resimlerinin kaldırılması kuyruklu bir yalan. Üstelik Alparslan Türkeş, Ülkücü nesillere daima Atatürk'ün Türk milliyetçiliğini örnek göstermiştir. Türkeş; Ülkücülerin Atatürk sevgisiyle yetişmeleri için çaba göstermiş, ona dil uzatılmasına asla izin vermemiştir. 1992'deki kopuşlar ve BBP meselesi ise tamamen farklı dinamiklerin sonucudur. 1991 Kasım'ında kurulan DYP-SHP hükûmetine Türkiye'nin hayati çıkarları için güvenoyu verilmesini isteyen Alparslan Türkeş'e birkaç milletvekili karşı çıkmış, bazı tahriklerin de sevkiyle 1992'de partiden ayrılmışlardır.Ancak bu sürecin başlangıcı Mamak Cezaevi günlerinde Alparslan Türkeş'e karşı sergilenen densizliklere kadar uzanmaktadır ve hikâyesi hayli karmaşıktır.Mesele öyle sizin dile getirdiğiniz gibi basit değildir. Neyse…  Biz bugün CHP'nin geldiği Marksist çizgiyi ençok eleştiren, Atatürk'ün devlet felsefesi hâline getirmek için çabaladığı Türk milliyetçiliğini çoktan terk ederek kurucu ilkelerinden uzaklaştığını en çok dile getiren partiyiz. Ülkücü Hareketin muhafazakâr ve dindar bir hareket olduğu gerçeği ise kategorik olarak analiz edilmesi ve değerlendirilmesi gereken geniş bir konudur. Milliyetçiliğin, Türkçülüğün, aynı zamanda dindar olunmasına engel teşkil etmediği gerçeğinden yola çıkarak söylenecek çok şey var."

TÜRKÇÜLÜK, BİR BAŞKA KAVME ZULMETME DÜŞÜNCESİ DEĞİLDİR

Mektubunda Türkçülüğün bir başka kavme zulmetme arzu ve iradesi üzerine bina edilmiş bir düşünce sistemi olmadığını vurgulayan Yalçın,şu görüşleri dile getirdi:

"Burada tafsilata girmek, konunun dışına çıkmak olur.Ayrıca sizin ön yargılarınızın, bu hususta aklı selimle ve objektif nazarlarla fikir beyan etmenize engel olacağı kanaatindeyiz. Biz yine de bir iki ayrıntıdan kısaca söz edelim. Beyni tek yanlı ve subjektif işleyen sizin sınıfınızdan entelektüellerle bilumum Marksistler, öteden beri Ülkücülerin Alparslan Türkeş marifetiyle dindarlaştırılarak Türkçülükten uzaklaştığını ileri sürüp duruyor. Bir zamanlar siyasal İslamcılar da milliyetçileri dinsizlikle, hatta kâfirlikle suçlarlardı. Yusuf el-Kardavi, Seyyid Kutup gibi Mısırlı yazarların eserlerini dilimize çeviren siyasal İslamcılar, onların kitaplarında yer alan bir hadisişerifi saptırarak genç nesilleri milliyetçilikten soğutmaya,ürkütmeye çabalarlardı. Peygamber’imiz bir hadiste "Asabiyete davet eden,onun için savaşan ve ölen bizden değildir.' buyurmuştu. Adı geçen Mısırlı yazarlara ait eserlerin Türkçe baskılarında bu hadis, 'Milliyetçiliğe davet eden, onun için savaşan ve ölen bizden değildir.' diye çevrildi. Oysa kelimenin aslı milliyetçilik değil, asabiyetti. Sahabeden biri Peygamber’imize asabiyetinne olduğunu sormuş, O da 'Kendi kavmin için başka kavme zulmetmendir.' cevabını vermişti. Hakikatten bihaber birçok genç, söz konusu eserleri okuyarak zehirlenmişti. Bu maksatlı çeviriler, Türk milliyetçilerine yönelik ithamların mesnedini oluşturuyordu. Hâlbuki Türkçülük, bir başka kavme zulmetme arzusu ve iradesi üzerine bina edilmiş bir düşünce değildir. Aksine barışı, kardeşliği ve dayanışmayı esas alır. Anti emperyalist ve bağımsızlık yanlısıdır. Diğer taraftan Türk milletçiliği fikri, kan ve soy sop iddiasına değil; kültür unsuruna dayanır. Alparslan Türkeş sağlığında sürekli bunu vurgulamıştır. Türk milliyetçiliğine hizmet etmiş fikir ve bilim adamları da aynı hakikatin altını çizmiştir. Peşin hükümlü olduğunuz için Türk milliyetçiliği ve Türkçülüğün tarihi hakkında yazılan fikir eserlerini de okumuyorsunuz, sanırım. 'Bazı insanlardan nefret ederiz çünkü onları tanımayız.' sözü ne kadar da isabetli! Nasılda sizi tarif ediyor! Devam edelim: Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk de'Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.' tarifiyle milliyetçilik anlayışını ırkçılıktan arındırdı. Atatürk, ulus devlet sürecinide aynı istikamette başlattı. Bugünkü beka mücadelemizin temelinde, akamete uğratılmış bu sürecin yeniden ihyası gayretleri yatıyor."

ÖZETLE TÜRKÇÜLÜK,MHP'NİN FİKRİ BİRİKİMİN ÖZÜNÜ OLUŞTURUYOR

Semih Yalçın, mektubunun son bölümünde özetle Türkçülüğün,MHP'nin fikrî birikiminin özünü oluşturduğunu vurgulayarak, şu noktalarınaltını çizdi:

"Sizin bahsettiğiniz tam bağımsızlıkçı, Türkçü,birleştirici politik çizgi; sadece MHP'de var! Hakkımızdaki yalan isnatlarınızın hepsi, eski peşin hüküm ve bilgisizliklerinizden kaynaklanıyor.Siz, 'MHP, ne 'milliyetçi' ne de 'antiemperyalist hareket' oldu. Aksine,bağımsızlıkçı politik Kemalist hareketlere karşı düşmanca tavır aldı.' diyerek kargaları bile güldürecek makamdan martaval okuyorsunuz. Türkeş'in, 12 Eylül1980 Askerî  Darbesi sırasında CIA'nınkanlı oyununa getirildiğine dair teziniz de yanlış. Ancak MHP'nin, 12 Eylül Darbesi'nin yapılmasına sebep sayıldığı yolundaki hükmünüzde bir itiraf var.MHP; 11 Eylül 1980'de, komünist örgütlerin anarşi ve terör sarmalına düşürdüğü Türkiye'nin ve Türk milletinin yegâne kurtuluş ümidi hâline gelmişti. MHP iktidara yürüyordu. Mevcut iktidarlar ve ana muhalefetlerden umudunu kesmiş olan halk,MHP'ye giderek daha çok teveccüh göstermeye başlamıştı. 12 Eylül'de askerî cunta MHP'nin yolunu kesti. Darbeden bir süre önce Ankara'da görev yapmış olanA BD büyükelçisi, ülkesinde 12 Eylül'den sonra yaptığı açıklamada, 'Askerî darbenin en önemli başarısı, MHP'nin iktidara yürüyüşünü engellemiş olmasıdır.'demişti.MHP ve Ülkücü Hareket iliklerine kadar anti emperyalistti. Tam bağımsızlık yanlısıydı. Hâlâ da öyle… Dün Amerikan emperyalizmine başkaldıran,6. Filo karşıtı gösterileriyle mangalda kül bırakmayan sözde anti emperyalist devrimcilerse bugün Washington'un taşeronları konumunda… Küresel aktörlerin maşası oldular!Bakın şu Allah'ın işine!  21. yüzyıla girdik ama siz hâlâ bıraktığımız yerdesiniz ve gerçek dışı değerlendirmelerinizi hakikatmiş gibi satmaya devam ediyorsunuz. Siz orada 'at gözlükleriyle' yaşlanırken, bir de bakacaksınız ki Atatürk döneminde olduğugibi Türk milliyetçiliği fikri devlet politikası hâline gelivermiş. Bir de negöresiniz! Sizin reddedilmesinden mutlu olacağınız Alparslan Türkeş'in mirasıvar ya, işte o mirasa sadece MHP ve Ülkücü Hareket değil, bütün Türk milleti sahip çıkmış. Artık gidiş oraya doğru Sayın Yalçın… Buna alışsanız, çıplak gerçeği kabullenmeye başlasanız iyi olur. Zorlanıyorsanız, biz gereken siyasi terapiye hazırız."

YALÇIN'DAN,"FETÖ İHANETİ VE DEVLET BAHÇELİ" KİTABI

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili SemihYalçın, "Kamuoyunda ‘Kripto Abla’ lakabı takılan sözde MHP genel başkan adaylarından biri, cilalandıkça cilalandı, süslendikçe süslendi, olağanüstü kurultay avazları, semaya yükseldi." dedi.

Yalçın, MHP’ye yapılan operasyonu "FETÖ İhaneti ve Devlet Bahçeli" adlı kitapta topladı.

Yalçın, 17-25 Aralık’tan sonra paralel yapının MHP’ye yoğunlaştığını belirtti. 1 Kasım Seçimlerinden sonra MHP lideri Bahçeli’yi hedef alan muhaliflerin, paralel yapıdan ekonomik destek gördüğünü, gittikleri her ilde"abiler" ve "ablalar" tarafından karşılandığını vurgulayan Yalçın, "Kamuoyunda ‘Kripto Abla’ lakabı takılan sözde MHP genel başkan adaylarından biri, cilalandıkça cilalandı, süslendikçe süslendi, olağanüstü kurultay avazları, semaya yükseldi." dedi.

Yalçın, FETÖ’nün MHP’ye sızma operasyonunu şu ifadelerleanlattı:

"26 Nisan 2011’de MHP’lilere ait uygunsuz görüntüleri ilk olarak yayımlayan şer sayfası, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi yeni kasetlerle tehdit etti.  FETÖ’nün asıl hedefinde Devlet Bahçeli vardı. Kaset komplosuyla ilgili görüntüleri servis eden sitelerin 25’i yurt dışında, 1’i Türkiye’den yayın yapıyordu. Farklı Ülkücülük adlı paravan siteyi, FETÖ’cü iş adamı İbrahim Faruk Bayındır’ın kredi kartı ile finanse ettiği anlaşıldı. Bayındır, 17-25 Aralık Operasyonlarından sonra yurt dışına kaçtı. İddialara göre paralel yapıdan ekonomik destek gören sözde muhalifler,gittikleri her ilde paralel abi ve ablaların organize ettiği kalabalıklar tarafından karşılanmıştı. Uzun konvoylar oluşturuluyor, tantanalı, şaşaalı teşrifat törenleri düzenleniyordu. Bütün gayretleri MHP tabanında muhalefet rüzgârı estirip Genel Merkez’i devre dışı bırakmak olan sözde muhalifler gittikleri her yerde Devlet Bahçeli gidici havasını pompalıyordu. Kamuoyunda‘Kripto Abla’ lakabı takılan sözde MHP genel başkan adaylarından biri cilalandıkça cilalandı, süslendikçe süslendi, olağanüstü kurultay avazları semaya yükseldi. MHP’nin bütün tezlerinin doğruluğu, 15 Temmuz’da yaşanan acı sahnelerle tescillendi. FETÖ’nün MHP’ye sızarak içeriden ele geçirme çabaları ise sonuçsuz kaldı."